TAKLÄ°TTEN TAHKÄ°KA


Kur'an-ı Kerîm onlardan bahseder

“Evliyaullaha korku yoktur!” der

Hak dostları daim zikirdedirler

Þekilde kalma, gel, mânâyı fehmet

 

 

 

 

 

 

TAKLÄ°TTEN TAHKÄ°KA

 

Sevgili Dostlar!

Allah veresiyeci deÄŸildir. Kuluna peÅŸinen ihsanını, ikramını yapmaktadır. Avam-ı nas da “Bura bizim mezramızdır. Burada geçiciyiz, burada kazanıp ahirette bulacağız.” der.

Þu insanların bir kısmı ehl-i dünyadır, dünyasını yaÅŸar. Bir kısmı ehl-i ahirettir, ahirete hazırlanır. Yine bir taife var ki onlar ne dünya ne ukba ehli! Hakk’ı yaÅŸarlar. Onları ne dünya engelleyebilir, ne ahiret sevindirip kendine çekebilir! Hak dostlar, iÅŸlerini kesinkes halletmiÅŸler.

“Müminler felâh buldular. Korktuklarından kurtulup felâha, huzura kavuÅŸtular.”[1] Felâh bulan, huzur bulan bu zat-ı muhteremler, bir gelecekle tatmin olmazlar. Hâlde tevhid etmiÅŸlerdir. Görerek, bilerek ÅŸahadet vermiÅŸlerdir. Taklit müminlikten tahkik müminliÄŸe ulaÅŸmışlardır. Bunlar için Hak dost:

Geçmeyecek onlar sırat,

Vermeyecek onlar hesap

Dünyada verdiler hesap

Bir hadis-i ÅŸerifte: “Hesaba çekilmezden evvel hesaba çekiliniz.” Ve yine: “Tartılmazdan evvel tartılınız.” buyruluyor. Onlar tartıldılar, akl-ı selim terazisiyle. Ehl-i hâl, ehl-i ÅŸuhud bunlar.

Bu sırra ehlullahlar ererler. Fenâfillah olup Hakk’ı diyet edenlere Hak: “Sizin için korku, hüzün yok!”[2] buyuruyor âyeti kerimede.

Ä°ÅŸte bunlardır sevilen kullar. Bu zat-ı muhteremleri “Mezarlıkta bulacaksın, gelecekte göreceksin!” sözleri tatmin eder mi!? Hak, “Ben sevdiÄŸim kulun diyeti olurum.” buyuruyor. Ä°ÅŸte o mümin kul ki felâh buldu, huzur buldu, korkudan emin oldu.

Ulu Sultan, ruhundan ruh verir. “SevdiÄŸim kulumun diyeti olurum.” der. Tecellî-yi Efâl, tecellî-yi sıfat ile insanı süsler. Bu tecellîden nasipdar olan zat-ı muhteremlerin öyle anları olur ki cihana deÄŸer! Bunların tarifi mümkün deÄŸildir. Bunlar ehl-i hâl, ehl-i zevk ve ehl-i mânâdır. Allah yaÅŸantısını ihsân, ikram eylesin bütün dostlara!

Hâlde tevhid edenler, ederler hep teşehhüt! Þahadet sırrına ererler. Taklitten tahkika geçerler. İşte kâmil iman onlarda.

O zat-ı muhteremler bize sesleniyorlar:

Gözünüzde katarakt var. Hak mürşidin telkiniyle ameliyatı ile o kataraktan kurtulun da bu âleme hikmetle bakın.

Aç gözün hikmetle bak

Görünen değil mi Hak

Fehmi’nin sözü mutlak

- Hayret!.. Fehmi’nin sözü nasıl olur mutlak? Mutlak demek, Hak sözü demek.

- Evet evet, doÄŸrudur!.. Demek bu Fehmi Efendi Hak’ta yok olmuÅŸ, ender fenâdan bekâya geçmiÅŸ, sevilen kul olup Hakk’ı diyet etmiÅŸ. O zaman Fehmi’nin sözü mutlak olmuÅŸ.

Muhterem Fehmi Efendi!

Bütün inancımla bu ifadenizi tasdik ediyorum.

Ulu Sultanım! Bizi de sevilen kullar zümresine ilhak eyle. Eyle de diyetimiz ol. On bin, yirmi bin, tarihi belli olmayan uzun bir müddet kabirde bir bekleyiş içerisinde bırakma bizi. Bekleyiş içerisinde kalanlara da hidâyet et Ulu Mevlâm.

Ehli dünya, dünyada

Ehli ukba, ukbada

Her biri bir sevdada

Ehl-i tevhid buyuruyor: Bize Allah’ım gerek. Bize Sultanım gerek.

Canım ne mutlu hâlde tevhid edenlere! Fenâfillah olup Hakk’ı diyet edenlere. Þahadetin sırrına erip kâmil imanla ÅŸahadet verenlere ne mutlu!

Allah bu zat-ı muhteremlerin himmetlerini üzerimizden eksik etmesin!

 

Muhterem Dostlar!

Hak dost diyor ki:

Eğer bir can ise hüsnün pahası

Nice yüz bin anın olsun pahası.

Niyâzi’nin kadim u aÅŸinası

Haber ver bize cânan illerinden

Niyâziler, Yunuslar, Bedrettinler, Muhiddinler, Seyyit Nesimiler, Bayezıd-ı Bestamiler, Hacı Bayramı Veliler hazır bulmadılar. “Bin canım olsa feda ederim, bu uÄŸurda.” diyecek kadar kıymet arz ediyorlar.

Biz de hazır bulmanın, yorulmadan, terlemeden Hak mürşidin himmetine uğramanın ne büyük lütuf ve kerem olduğunu idrakten âciziz.

Muhterem Efendiler!

Herkes, sadâkatinin semeresini, mükafatını alıyor. Öyle sâdık derviÅŸ olalım ki…

“Öl dedin de ölmedim mi

Ahde vefa etmedim mi”

Ölüm, fedakârlıkların en küçüklerinden bir tanesi. Biz ölümü isterken, yeter ki vuslat olsun. Ä°rdi kâmilden himmet. Ä°man-ı kâmille ölüm tecellî etti. “Mûtû kable en temûtû.” Ölmezden evvel ölme…

Ölmeden evvel ölüp kabre giren anlar bizi

Haşrolup haşrolmadan mahşer gören anlar bizi.

Biz o zerre-i muhitiz, şemse karıştı varımız

Ol hakikat ÅŸemsine ilhak olan anlar bizi.

Ehli suret, dünyacı, ukbacı anlamaz. Onlara da ihsan eylesin Mevlâ.

Biatsiz olmaz dostlar! Melâmet’in sırrına ermeden olmaz dostlar! Hak mürÅŸidin emrine itaat, telkinine sadâkatle müşkilâtlarımız hâll u âsan olacak inÅŸallah!

Muhterem Efendiler!

Yolumuz Hak Resûlün yoludur. Yürü yavrum, sen, Hak Resûlün izinden yürü. Bütün ehlullahlar, ârif-i billâh olan zevât-ı kirâm, bu yoldan geçtiler. Seyr ü sülûk ederek fenâya erdiler. Fenâ-yı tamda bekâya erdiler. Hâlde tevhid ederek, geçmiş ve gelecek kayıtlarından sıyrıldılar. Vuslat-ı yârla halvetteler. Nazda, niyâzda, ol dost ile celvetteler.

Bu kutsî ve ulvî makamları, Hak mürşidin emrine itaat, telkinine sadâkatle buldular. Tevbe-yi Nasûh aldılar. Allah onların seyyiatını hasenâta çevirdi. Onlar aldıkları telkinle emre itaat, telkine sadâkatle kahrı lütfa, nârı nura çevirdiler.

Bunlara denir mi ki: “Siz burada mezradasınız, pikniktesiniz, serinlemektesiniz.” Ama ehli dünya, ehli ukba için doÄŸru. Ehlullahı ise, tatmin etmez. Bunlar bütün müşkilâtlarını halletmiÅŸler. Sırattan, mizandan geçip ol dost ile halvet etmiÅŸler.

Bu zat-ı muhteremler hâlde tevhid edip hikmetlere ulaşmışlardır.

Allah himmetlerini üzerimizden eksik etmesin!

Amin!

11. 04. 2005



[1] Müminûn, 23/1

[2] Yunus, 10/62

 

 





Bu Sayfanýn Geldiði Adres
Tasavvuf DerneÄŸi
http://www.tasavvufdernegi.com

Bu Sayfanýn Adresi:
http://www.tasavvufdernegi.com/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=111